Hz. Musa ve Bilge Kişi olayı
Kur'an-ı Kerim'in farklı mesajlar taşıyıp derin anlamlar barındıran surelerinden biri de Kehf Suresi'dir. Hem tarihi hem de manevi açıdan ibret dolu kıssalara yer verir. Bu surede anlatılan en dikkat çekici bölümlerden biri ise Hz. Musa ile "bilge kul" olarak tanıtılan kişinin yolculuğudur. Bu olay, yalnızca bir peygamberin ilim arayışını değil, aynı zamanda insanın sabır, teslimiyet ve hikmet kavramlarını nasıl anlaması gerektiğini de ortaya koyar. İnsanoğlunun görünene takılıp kalmadan, olayların ardındaki ilahî hikmeti idrak etmesi gerektiğini hatırlatır. Fakat hukuki meselelerde ise zahire göre hükmedilir.
Gerçekte Kehf Suresi hikmetlerle dolu bir sure olup bunların en dikkat çekeni Hz. Musa ile bilge adamın yaptıkları yolculuk sırasında yaşanan olaylar ve bunların Rabbimiz tarafından bize bildirilen ibretler dolusu anlatımıdır. Yahudilerle müşriklerin iş birliği yapmaya başlamaları üzerine Hz. Peygamber'in gerçekten son peygamber olup olmadığını iyice araştırıp bu konuda bilgi sahibi olmak üzere Yesrib'e giden müşriklere Yahudiler şunları söylemişlerdi: "Eğer gerçekten Muhammed (sav) bir peygamber ise ona birkaç olayı sorunuz. Mağaraya sığınan gençler kıssası, Yûsuf (as) olayı ve Yûsuf'un yaşadıklarını; ruh nedir, bir de doğuya giden kişinin (Zülkarneyn) kıssasını size anlatsın." Müşrikler bu olayları Hz. Peygamber'e sorunca onlara ertesi gün bilgi vereceğini söylemiş ama "Allah'ın dilemesiyle/inşallah" demeyi unutmuştu. Bu gibi sorular karşısında Cenâb-ı Allah Rasûlü'ne hemen vahiy indirir ve müşriklere gereken cevabı verirdi. Ama surenin 23. ve 24. ayetlerde ifade edildiği gibi "Allah dilerse" demediği için vahiy gecikmişti. Ayetlerde yüce Allah Peygamberini ikaz ederek şöyle buyurmaktadır:
"(Bundan sonra da) Hiçbir şey hakkında sakın: "Ben bunu mutlaka yarın şöyle yapacağım" demeyesin. Ancak, Allah dilerse "inşallah yapacağım" dersin. Unuttuğun zaman Rabbini an ve şöyle söyle: "Umulur ki Rabbim beni bundan daha doğru olan bir bilgiye eriştirir." (el-Kehf, 18/23-24).
Allah bu ayette, Rasûlü'ne ve bütün insanlara "Allah dilerse, inşallah" demeden bir söz söylemenin ve söz vermenin uygun olmadığını, her şeyin Allah'ın iradesine bağlı olduğunu öğretmektedir. Bu uyarı Hz. Peygamber'e olmakla birlikte genel bir ifade olup bütün müminlere yapılan uyarıdır. Zira yarın olabilecek her şey insanlar için "gayb"dır. Gayb ise Allah'ın bilgisidir. İnsanın gözleri ise gayba kapalı olup geleceği görmesi mümkün değildir. Ancak insan, ileride yapmak istediklerini düşünebilir ve Rabbinden dileklerde bulunup düşüncelerinin gerçekleşmesi için dua edebilir. Nadiren de olsa Allah, Rasûlü'ne verdiği bazı sınırlı bilgiler çerçevesinde ileride Allah'ın izniyle gerçekleşecek olaylar hakkında bilgi verebilir. Bu olay ve bilgiler Kur'ân'ın Allah'tan gelen bir vahiy olduğunun en güzel kanıtıdır.
Nihayet Allah, dinini yaymakla görevlendirdiği son Rasûlü'nü her şeye rağmen "inşallah yapacağım" demediği halde yalnız bırakmamış ve bu soruların cevaplarını birkaç gün gecikmeyle de olsa kendisine vahyetmişti. Sûrede mağaraya sığınan mümin gençler, Hz. Mûsâ ve bilge adamın buluşmaları ve yolculukları, Zülkarneyn kıssası ve diğer birkaç olayı ele almaktadır.
Hz. Musa'nın bu bilge kişi ile buluşmak istemesinin sebebi olarak bazı bilgilerin kaynaklarda kaydedildiğini müşahede ediyoruz. Musa (as) bir gün müminlere hitap ederken konuşması sırasında birisi ona Dünya'da en bilgili kişi kimdir diye sorunca Hz. Musa "benim" demişti. Allah'ın bilgiyi insanlara kendisinin verdiğini ve asıl bilgi kaynağının Allah'ın indirdiği vahiy olduğunu bir anda unutup ilmi ve bilginin Allah'ın verdiği kimselerde olabileceğini söylemediği için Allah ona serzenişte bulunmuştu. Aslında Hz. Musa bilgisini doğrudan doğruya Allah'tan vahiyle aldığından kendisine ve aldığı vahyi bilgiye olan güveninden dolayı bir gün, "Ya Rabbi Benden daha bilgili bir kimse var mı?" diye sorduğunda da, Allah Teâlâ ona, iki denizin birleştiği yerde bir kul olduğunu ve kendi katından ona özel bir ilim verildiğini buyurur. Hz. Musa Rabbine dua ederek bu kul ile nasıl buluşabileceğini sorunca Hz. Musa'ya bu bilge kulun nerede bulunacağı da tarif edilir. Ona, "İki denizin birleştiği yere git. Yanına bir balık al; balığı nerede kaybedersen, işte orada aradığın kul ile karşılaşacaksın." buyrulur.
Bunun üzerine Hz. Musa kaynakların ifadesine göre genç yardımcısı Yûşa İbn Nûn ile birlikte yola çıkar. Bu "genç adam" diye Kur'an-ı Kerim'in ifade ettiği kişinin adı geçmez surede ve olayın anlatımı sırasında verilmemektedir. Ancak tefsirlerde bunun Hz. Yuşa' (as) olduğu kaydedilir. (Muhammed İbn Ahmed İbn Ebi Bekr el-Kurtubî, el-Cami' liahkâmi'l-Kur'ân, Beyrut, 1433/2012, XIII, 316-318; İbn Kesir, Tefsiru'l-Kur'âni'l-azim, Kehf Suresi, İstanbul 1975, V, 170) Kurtubi tefsirine göre Yuşa İbn Nun Hz. Musa'nin kız kardeşinin oğlu olduğu beyan edilir). Yoculuğa çıkarken yanlarına bir sepet içinde tuzlanmış ve pişirilmiş bir miktar balık alırlar. Uzun bir yolculuğun ardından mola verdikleri bir yerde, yanlarındaki balıklar denize atlayıp kaybolur. Daha sonra balığın kaybolduğu yeri fark edince Hz. Musa, aradıkları kişinin işte orada bulunduğunu anlar. Geri dönüp "bilge kul" ile buluşur ve ondan ilim öğrenmek ister. Tefsir kaynaklarında bu konuda ayrıntılı bilgiler vardır, fakat bunların ne kadar sahih bilgiler olduğunu tesbit etmek için uzun araştırmalar gerekmektedir. Bu da bizim çalışmamızın dışında kaln bir çalışma olur. Biz ifade ettiğimiz gibi mümkün mertebe ve genellikle sadece Kur'an-ı Kerim'in verdiği bilgiler olarak Peygamber kıssalarını ve yaşadıkları olayları vahyin gölgesinde kaydetmeye ve anlatmaya çalıştık.
Kur'ân-ı Kerim'in bize anlattığı bu ibretlik kıssa insanlığın ibret alacağı olaylarla doludur. İnsan, ne kadar bilgili olursa olsun daima daha üstün bir bilgiye sahip olanların olduğunu ve kendisinin de bilgisini daha ileri düzeye taşıyabileceğini bilmeli, tevazu ile ilmin peşinde koşmalıdır. Buna Peygamberler bile talip olmuş ve daha çok bilgiye sahip olmak için gayret etmişlerdir. Kur'ân-ı Kerim bize Hz. Musa ile bilge kul'un yaşadıkları olaylar hakkında şu bilgileri vermektedir:
"Mûsâ yanında götürdüğü genç (öğrencis)ine: "Ben, iki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmadan gidecek ve hiç dinlenmeyeceğim yahut yıllarca yürüyüp duracağım," demişti." (el-Kehf, 18/60).
Hz. Mûsâ'nın (as), hikmetli yaşayışını ve ilminin derinliğini merak ettiği bilge kişi ile buluşmak üzere uzun bir yolculuğa çıktığı görülmektedir. Kur'ân-ı Kerim'de bu bilge kişinin adının açıklanmadığını biliyoruz. Ancak bazı Hadis şerhleri ve tefsir kaynaklarında bunu "el-hadr, el-Hıdır" olduğu kaydedilir. Türkçeye de Hz. Hızır (as) olarak geçmiştir. Hz. Musa'nın onunla buluşmak üzere olan azmini ve bu bilge kişinin sahip olduğu ilmi düzeyi merak etmekteydi. Bu azimle iki denizin birleştiği yer neresi olabilir diye merakla yanındaki genç adamla yollara koyuldular.
"Ancak onlar (Mûsâ ve öğrencisi, tahmin ettikleri buluşma yerine) bu iki denizin birleştiği yere ulaşınca balıklarını unuttuklarını hatırladılar. (Balık) denizde bir kanala doğru yolunu tutup kayıp gitti." (el-Kehf, 18/61). Bu yüce Allah'ın Hz. Musa'ya öğretmeyi murad ettiği bir başka hikmetli bilgi idi. Kaynaklardaki bilgilere göre pişmiş balık unutulduğu yerden bir mucize olarak dirilip denize doğru kaymış, tabii hayatına geri dönmüştü. Ancak yolculukta yanlarına aldıkları bu yiyeceklerini hikmete dayalı olarak sahilde dinlendikleri bir kayanın dibinde unutmuşlardı. Balığın dirilip denize doğru kayıp tabii hayatına dönmesi de ilahi bir mucize olarak Hz. Musa'ya (as) gösterilmişti. Cenab-ı Allah Hz. Musa'ya bilge kişiyi bulacağı yerin tarifi olarak bu mucizeyi yaratmış ve balığın unutulduğu yerde bu kişi ile karşılaşacaklarını bildirmişti.
"(Buluşma yeri diye düşündükleri mekândan) uzaklaşıp geçtiklerinde (Mûsâ), genç adamına; "Şu öğle yemeğimizi getir, bu yolculuğumuz sırasında gerçekten yorgun düştük" dedi." (el-Kehf, 18/62). Burada öğle yemeği olduğu muhakkaktır. Çünkü sabah erkenden yola çıktıkları ve uzun bir yolculuktan sonra yorulup acıktıklarını ifade etmiştir. Ayet bunu anlatmaktadır.
"(Genç adam, balığı arayıp bulamayınca) dedi ki: "Gördün mü? (Dinlenmek üzere) O kayaya (yağmur yağdığında sahilde sığındıkları muhtemelen mağaramsı bir kayalık yere) sığındığımız sırada, ne yazık ki ben balığı orada unutmuşum. Onu hatırlamamı bana şeytandan başkası unutturmadı. O, (balık) şaşılacak bir şekilde (canlanıp) denizde yolunu tutup gitti," (el-Kehf, 18/63). Buayette en çok dikkat çeken husus balığın canlanıp tekrar denize doğru yol alıp gitmesi olayıdır. Bu surenin ibretler ve insanların hayret edip merak duyacakları bilgilerle dolu olduğunu yukarıda ifade etmiştik. Bunu okuyan ve işiten herkes bir anda buna hayretle ve "şaşılacak bir olay" gözüyle bakar. Hz. Musa'nın delikanlısından bu sözü işitmesi ise onu sevindirmişti. Zaten bekledikleri ve aradıkları yer balığı kaybedecekleri yer değil miydi? Kur'ânî anlatım şöyle devam eder:
"Mûsâ "İşte aradığımız o ya!" dedi. Hemen (geldikleri yolda kendi) izlerini takip ederek gerisin geriye döndüler." (el-Kehf, 18/64). Hz. Musa'nın "İşte aradığımız o ya!" demesi artık aradıkları bilge kişinin orada olduğunu anlayarak bulundukları noktadan geriye dönüp balığı unuttukları noktaya geldiler. Nihayet bu bilge kişinin denizin ortasında bir yaygı üzerinde yattığını görünce durumuna hayret ettiler. Suyun üzerinde yattığını tefsirler ve hadis kaynaklarının kaydetmesi de gerçekten hayret edilecek bir bilgidir. Doğrusunu Allah bilir.
Bundan sonra birlikte yapacakları yolcuğun nasıl geçeceğini ve hangi mucizevi olaylarla karşılaşacaklarını anlatacağız.
Ahmet Ağırakça
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.