Hz. Eyyub’un Sabrı, Tevekkülü ve Şifa Bulması
Kur'ân-ı Kerimde adı dört ayrı surede geçen Hz. Eyyûb'un (as) Hz. İbrahim'in neslinden geldiğini biliyoruz. Kaynaklar ve müfessirler bunu teyid etmektedir. El-En'âm suresinde bunu açık bir şekilde Rabbimiz bize haber vermektedir.
"Biz ona (İbrâhim'e), (oğlu) İshak ile (İshak'ın oğlu) Yakub'u bağışladık. Her birine hidayet (ve peygamberlik görevi) verdik. Daha önce Nûh'a da (risâlet ve) hidayet verdik. Onun neslinden Dâvûd'a, Süleyman'a, Eyyûb'a, Yûsuf'a, Mûsâ'ya ve Hârûn'a da (peygamberlik verdik ve hakka götüren yolları gösterdik). Biz, iyi hareket edenleri (güzel davranışlarda bulunan, iyiliksever samimi kimseleri) işte böyle ödüllendiririz," (el-En'âm, 6/84).
Bir diğer ayet-i kerime'de yüce Allah onun zürriyetini Nuh'tan (as) başlatarak diğer Peygamberler arasında adını bildirmektedir.
"Biz Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrâhim'e, İsmâil'e, İshak'a, Yakub'a ve evlatlarına, Îsâ'ya, Eyyûb'a, Yûnus'a, Hârûn'a ve Süleyman'a da vahyettik; Dâvûd'a da Zebûr'u verdik," (en-Nisâʼ 4/163). Bu her iki ayette onun risaletine dair bilgi verilmekte ve Peygamberliği ile Peygamberlerin neslinden geldiği anlatılmaktadır.
Yüce Allah'ın ona nimet verdiği bol rızık ve nimetleri gerçekten Hz. Süleyman'ı hariç tutarsak az kimseye verilen dünyevi nimetlerdir. Hz. Eyyub'un mal, nesil ve sağlığının nimetleriyle imtihan edildiğini görüyoruz. Onun çok erkek ve kız çocuklarının yanı sıra binlerce koyun ve develerinin, yüzlerce çift sığır, manda ve merkeplerinin olduğu bilinmektedir. Kâmil ve mükemmel bir kul peygamber olan Hz. Eyyub bu bol rızık ve nimetlerle imtihan edilmiş ve bir müddet sonra bunca mal mülk altın ve gümüşlerle sürülerinin elinden alındığı gibi şiddetli bir hastalığa düçar olmuş, yoksulluk ile boğuşmaya başlamıştır. Hatta halkı ondan uzak durmuş ve en yakın akrabaları tarafından dışlandığı bile söylenebilir. İşte bu gibi ağır imtihanlarla karşı karşıya kaldığını gören Hz. Eyyub sabırla ve tevekkülle Rabbine yöneldiği görülünce yaptığı dua ve yalvarmalar kabul edilmiş hastalıklardan kurtulup şifa ile mükâfatlandırıldığını Kur'ân-ı Kerim bize bildirmektedir. Hz. Eyyub'un bu imtihanı Sâd sûresi, 38/41–44 ayetlerinde bize bildirilmiştir.
"(Rasûlüm Muhammed!) Kulumuz Eyyûb'u da hatırla. Hani o, (malını, ailesini ve sağlığını kaybederek büyük bir sınavdan geçen Eyyûb) Rabbine "Şeytan bana (hastalıktan şikâyet edeyim diye vesvese vermeye çalışarak) bir yorgunluk/bıkkınlık ve eziyetle dokundu" diye seslenmişti." (Sâd, 38/41)
Hastalık ve her türlü bela, Allah'ın kulları için takdir buyurduğu imtihanıdır. Şeytanın bunda hiçbir rolü olmadığı gibi insanın bu ıstırabını istismar ederek kişiye vesvese vermekten başka bir etkisi de olamaz. Ancak şeytanın mümin kalplere vesvese verme gücü de yoktur. Vermeye çalışır ama iman buna engel olup onu geri çevirir. Dolayısıyla vesvese olabilir fakat buna karşı koymak da müminlere düşer. Eyyûb Peygamber'in bu duası üzerine Allah onu şeytanın ve yandaşlarının verdiği vesvese kötülüğünden kurtarmış, sağlığına kavuşmasını dilemişti. Bunun üzerine;
(Biz de ona) "Ayağını yere vur (o anda bir su çıkar). Bu hem yıkanacak hem içilecek soğuk bir sudur" (dedik ve duasını kabul ettik). Biz ona tarafımızdan bir rahmet ve olgun akıl sahipleri için bir öğüt olmak üzere aile halkını ve onlarla birlikte onların bir o kadarını daha bağışladık." (Sâd, 38/42-43).
Hastalığa yakalanan Eyyûb'un (as) ailesi dağılmış, serveti kaybolmuş, kendisi de hastalanmış ve birçok hususta muhtaç duruma düşmüştü. Fakat bütün bunlara sabır ve tevekkülle katlanarak Allah'ın kendisini imtihan ettiğinin farkında idi. Bu imtihandan kurtulması, şifa bulup sağlığına kavuşması için sürekli olarak Rabbine yalvarıp dua etti. Bu musibetler her kul için mümkündür. Kulların buna sabretmekten başka çareleri olamaz. Sabreden kulların dünyada bu nimetlere yeniden kavuşamaları mümkün olduğu gibi kavuşamamaları da mümkündür. Fakat her hâl-u kârda yüce Allah bu sabrın ve tevekkülün karşılığını ahiret hayatında cennet nimetleriyle mutlaka verecektir. Müminler buna iman ederler. Hz. Eyyub'un duası ve yalvarmasını Kur'ân-ı kerim bize şöyle bildirmektedir:
"Eyyûb'u da (hatırla ve an). Hani O Rabbine "(Ya Rab!) başıma bu belâ gelip çattı; Sen merhametlilerin merhametlisisin" diye yakarmıştı, Nihayet Biz de onun duasını kabul ederek başındaki sıkıntıyı kaldırıp (hastalığını) giderdik. Ayrıca ona hem Bizden bir rahmet hem de iyi kullukta bulunanlara bir ibret olmak üzere aile ve çocuklarını ve onlarla birlikte bir o kadarını daha (yeni bir nesil olarak ikiye katlayıp) verdik." (el-Enbiyâ 2/83-84).
Hz. Eyyûb (as) "Allah'ım! Büyük bir dert ve musibet beni yakaladı, Sen merhametlilerin merhametlisisin" diye yakarmıştı." O -Eyyûb (as)- şikâyet etmeyip derdinin bile ne olduğunu söylemeyip sadece Allah'ın kendisine şifa vermesini dileyerek yaşadığı bütün sıkıntılara sabretmiştir.
Nihayet bunca musibete katlanan Hz. Eyyub'un duasını Allah kabul buyurup kendisine indirdiği vahiyle ayağını yere vurmasını ve çıkacak su ile yıkanıp ondan içmesini istemişti. Kendisine gelen vahyin gereğini yerine getiren Hz. Eyyûb (as) ayağını yere vurup çıkan su ile yıkanmış, ondan kana kana içmiş ve böylece sağlığına kavuşmuştu. Onun sabrının mükafat olarak da Allah ona eski mal ve mülkünden çok daha fazlasını vermiş ve dağılan ailesini yeniden bir araya getirmiş hanımı ve çocuklarına kavuşmuştu.
"Hz. Eyyûb'un Rabbine 'Şeytan bana (hastalıktan şikâyet edeyim diye vesvese vermeye çalışarak) bir yorgunluk/bıkkınlık ve eziyetle dokundu diye seslendi." Bu bir şikâyet değil, halini Allah'a arzetmek idi. Yıkanılacak ve içilecek serin bir suyun ayağının altından çıkması büyük bir lütuf idi. Sabır ve tevekül ona aile efradını ve onlarla birlikte bir o kadarının daha bağışlanmış olması böyle durumlara düşen müminlerin bu sonucu düşünüp öğüt almaları için güzel bir hatırlatmadır.
'Ve onu hatırla: o çok tevbesi olan, Rabbe dönen bir kul idi. Hz. Eyyub olayı Peygamber dahi olsa insanın musibetler karşısında Rabbine yalvarıp ona sığınmaktan başka bir yol olmadığını bize hatırlatmaktadır.
Bu birkaç ayetle bize hakkında bilgi verilen olay, tefsirlerde ayrıntılı biçimde hikayelerle zenginleştirirlerek anlatılmaktadır. Bu bilgilerin bir kısmı muharref/aslı Yahudi din adamları tarafından değiştirilmiş Tevrat'tan hikayelerin aktarılarak tefsirlere yansıdığını birçok müfessirin kendisi de bunu dile getirmektedir.
Hz. Eyyûb'un malı, evlatları ve sağlığı elinden alınmış; ancak kalbi imanla sarsılmamış, eşinin sadakati ona destek olmuş; neticede Allah'ın emriyle ayağını yere vurmasıyla bir pınar fışkırmış ve bu su ile ilahi şifa gelmiştir. Ayrıca Kur'ân-ı Kerim, Hz. Eyyûb'un içine düştüğü ruh hâli ile "Şeytan bana eziyet ediyor" sözleriyle bunun bilinen bir eziyet değil, bir vesvese vermeye kalkıştığını anlatmak istemiş ve şeytanın bu aldatmalarına karşı sabırla galip gelmiştir.
Müfessirler Kur'ân'daki bu olayı Hz. Eyyûb'un yaşamına dair zengin bir hikâye hâline getirirler. İbn Kesîr'in nakline göre Eyyûb önce zengin, saygın ve çok çocuk sahibi idi; ardından malları birer birer yok oldu, evlatları öldü veya elinden alındı ve vücudunu saran ağır, iltihaplı bazı rivayetlerde lepra benzeri bir hastalıkla yüzleşti. Buna rağmen dili ve kalbi ile imanını hep korudu. Rabbine karşı sabır ile sürekli dua edip durdu. Sonunda Allah ona şifayı verdi, evlatları ve serveti ona iade edildi; hatta "onlarla birlikte bir o kadarı daha" ifadesine bakılınca iki misliyle mükâfatlandırıldığı anlatılır. Tefsirlerde, onun eşinin sadakati, çevrenin tepkileri, bazı bilgilere göre akrabalarının yanlış davranışları üzerine Hz. Eyyûb'un bu söylentiler karşısında eşini yüz değnekle döveceğine dair yemin etmesi gibi detaylar eklenir. İbn Kesir'in ifadesine göre bu yokluk günlerinde Hz. Eyyub'un hanımı saçının örüklerinden birini kesip satmış ve ona ekmek alıp yedirdiğine üzülüp ona yüz sopa vuracağına dair yemin etmişti.
Kur'ân bu konu ile ilgili detayı Sâd suresi 44.ayetteki ifade ile yeminini karşıladığı kendisine bildirimiştir: "Eline bir demet sap al, onunla (hanımına) vur ve yeminini bozma!" Gerçekten Biz onun (başına gelen bütün bela ve sıkıntılara karşı) sabreden biri olduğunu gördük. O ne güzel kuldur! Çünkü o, (Rabbine) yönelen (bir kul) idi." Bu ayetteki "Eline bir demet sap al, onunla (hanımına) vur ve yeminini bozma!" ilahi buyrukla yemin meselesini çözümler. Yani yüz defa vurma yerine yüz buğday sapından veya bir otle bir araya getirilmiş bir demetle bir defa vurma ile yenimini yerine getirildiği şeklinde tefsir edilmiştir. Yıllarca bu hastalık ve yoklukla mücadele edip sabırle direnen Hz. Eyyub'un etrafında akrabalarından sadece iki kişinin kaldığı kaydedilir. (İbn Kesir, Tefsir, VII, 65-66).
Hz. Eyyûb'un eşinin ona sadakatle hizmet ettiği, toplumdan dışlanmasına rağmen yanından ayrılmadığı belirtilir. Ancak bir defasında eşine öfkelendiği için ona yüz sopa vuracağına dair yemin ettiği bilinir. Bu yemini boşa çıkarmamak için Allah, ona bir demet otla bir defada vurmasını emretmiş, böylece yemini yerine gelmiş sayılmıştır (Kurtubî, el-Câmiʿ li-ahkâmi'l-Kur'ân, XVIII, 210-216).
Kur'ân'ın Eyyûb kıssasında dikkat çektiği husus ayrıntıları olmayan bir anlatımla kaynakalara yansımış rivâyetleri tefsirlere bırakarak özlü bir ders çıkarmasıdır. Duanın Allah tarafından kabul olduğu hususuna dikkat çekilirken; Sâd sûresi, imtihanın türü (şeytanın verdiği sıkıntı, fiziksel acı) ve sabrın örnekliliğini vurgular. Yukarıda kaydettiğimiz el-Enʿâm 6/84' ayetinde ise Eyyûb'un peygamberler arasında zikredilmesi, ona vahiy verildiğinin delilidir. Dolayısıyla o sadece sabredip affedilen salih bir şahsiyet değil, aynı zamanda Rabbinden mesaj almış bir peygamberdir. Bu bağlam, klasik tefsirlerde Eyyûb'u hem mü'minlerin sabır örneği hem de peygamberlik statüsüyle okumanın gerekliliğini doğurur.
Klasik kaynaklarda birkaç tartışmalı husus öne çıkar: Öncelikle hastalığın niteliği ve süresine bakılırsa bazı rivayetler yedi yıl, bazıları 18 yıl sürdüğünü ileri sürerler. Diğer bir husus ise, Hz. Eyyûb'un nerede yaşadığı hususudur. Onun Rum diyarı kabul edilen ve İslam öncesi dönemde Doğu Roma-Bizans imparatorluğu hakimiyetinde olan Şam civarında yaşadığını söylerken başka kaynaklar da onun Arap yarımadasında yaşamış olduğu kanaatindedirler. Gerçi Şam, Arabistan Yarımadası'nın kuzeyi olduğu için bu bilgiler birbirini desteklemektedir. Çocuklarının "geri verilmesi" meselesine gelince Kur'ân "aile efradını ve onlarla birlikte bir mislini daha" der; tefsirlerde bunun telafisi için benzeri veya o kadar daha çocuklarının olduğu ya da kıyamette ek mükâfat olarak verileceğine dair yorumlar yapıldığı görülmektedir. Bu çeşitlilik, Kur'ân'ın özlü anlatımının tefsir geleneğinde nasıl zenginleştirildiğini gösterir, fakat ana metinde değişiklik asla olmaz. Hz. Eyyûb'un sabrı, duası ve nihai mükâfatı ile ilgili hususlar bunlardır.
Kur'ân-ı Kerim bize Eyyûb kıssasını bir ahlâk ve iman dersi biçiminde bildirmektedir. İnsanın imtihanı ilkesinin bir musibete mübtela olma ile somut bir örneği olarak gösterilir. Mal, nesep ve sağlık gibi dünyevî hususlar kişinin elinden alınabilir. Geriye yalnızca kalp ve iman kalır. Eyyûb'un duası (Ya Rab!) başıma bu belâ gelip çattı; Sen merhametlilerin merhametlisisin" diye yakarması ve "sabır"ı, Kur'ân'ın sürekli tekrarladığı "sabrın değeri" teziyle örtüşür. Ayrıca Sâd sûresi "o, çok tevbesi olan ve Rabbine dönen bir kul idi" diyerek onun yalnızca sabırla değil, tövbe ve Rabbe yönelişle de karakterize edildiğini vurgular. Bu, klasik tefsirlerde "sabrın pasif bir katlanma değil, aktif olarak Rabbe yöneliş ve tevbe" şeklinde yorumlanmasıyla paraleldir.
Eşinin rolü, yemin meselesi ve 'demet' yorumu
Tefsirler, Eyyûb'un eşinin sadakatini öne çıkarır: Toplumun çoğunun kendisinden uzaklaştığı bir anda eşinin yanında kalması, gösterdiği fedakârlığı ve imana bağlılığın sembolü olarak insanlığa bildirilmekte ve öğüt almaları istenmektedir. Hz. Eyyûb'un eşine vuracağına dair yemin etmesi meselesi Kur'ân'da doğrudan ayrıntılı biçimde yer almaz; Sâd suresi ilgili ayetlerde "bir demet ile vur" şeklinde bir çözüm çözüm yolu gösterilmesi ilahi bir hikmete dayalıdır. Müfessirler bunu yemin yükünü hafifletme ve Eyyûb'un merhametli yapısını koruma yönünde yorumlar. Bu, kıssanın tevazu ve merhamet vurgusunu güçlendirir.
Eyyûb kıssasından günümüz insanları ve özellikle de müminler için çıkarılacak derslere gelince; Bela ve musibetlere karşı imtihan ve sabırın mahiyeti hatırlatılarak maddi kayıplar ve sağlık sorunları imanı tazeleme halidir. Diğer husus ise iman-ahlâka bağlılık zor zamanda belli olur. Asıl imtihan o zamandır. Onun etrafındakiler tarafından dışlanması kendilerine hastalık bulaşır diye onu terk etmeleri toplumsal dışlanma ve yalnızlıkla karşılaşıldığında aile ve komşuluk bağlarının önemi öne çıkmaktadır. Bütün bunların ötesinde her mümin için en güzel sığınak dua ve tövbe halleridir.
Kısaca insanın Rabbine yönelişi imanî bir davranıştır. Kur'ân-ı Kerîm Hz. Eyyûb'u (as) kısa ama yoğun ifadelerle örnek bir sabır, dua ve Rabbe yöneliş şahsiyeti olarak göstermektedir. İsminin geçtiği dört ayet, kıssanın temel hatlarını vermekte ve musibet anlarında İmtihanın detayları, şifa mucizesi ve Eyyûb'un ahlâkî niteliğini en açık biçimde dile getirmektedir. Hz. Eyyub olayı hem kişisel sabır ve teslimiyete dair güçlü bir model, hem de toplumda mağdur olanlara merhamet gösterilmesi ihtiyacına dair bir hatırlatmadır.
Ahmet Ağırakça
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.