Zekeriya Erdim
13.07.2025
Zekeriya Erdim
Barış yurdunun bekçileri
Tüm Yazıları

Barış yurdunun bekçileri

Dilimizde, kültürümüzde, devlet ve millet geleneğimizde "bekçi"; kişisel, kurumsal, toplumsal hayatımızın "güvenlik görevlisi" demektir. Onun nöbeti bırakması, görev yerini terk etmesi; güvenlik zaafının oluşması anlamına gelir.

"Barış yurdu" ise; aslında cennetin bir adıdır, sıfatıdır. Dünya ve içindekiler, tevhid inancının temel ilkelerine, prensiplerine göre yönetilirse; yeryüzünün her köşesi cenneti andırır.

Son peygamber Hz. Muhammed'in (sav) tebliğ ettiği din "İslam", o dine inanan insanların ortak sıfatı olan "Müslüman" ve her Müslümanın kimlik sembolü "selam" aynı kökten gelir. Vardığı yahut var olduğu çevre ve ortamlara; huzur, güven, barış, kardeşlik, kurtuluş iklimi getirir.

Selam anlayışını ve yaşayışını benimseyenler, selamete kavuşurlar. Her türlü kaygıdan, korkudan, tehditten, tehlikeden kurtulup güven içinde olurlar.

Her namazın bitiminde; sağa, sola selam veririz. "Allah'ın barışı ve esenliği üzerinize olsun" diye dua ederiz.

Barışın sağlanması ve korunması, belirli kurallara bağlanmıştır. Ayetlerle, hadislerle çerçevesi çizilmiş; içini dolduracak ilkeler, prensipler teker teker sıralanmıştır.

Birincisi, hakka ve hukuka riayettir. Ne kimseye zulmedilir, ne de zalimin zulmüne rıza gösterilir.

Konuyla ilgili rivayetlerden birinde, Resulullah (sav); "Kıyamet günü müminler, cehennem ile cennet arasındaki bir köprüde durdurulurlar. Orada, dünyada iken aralarında meydana gelen haksızlıklar için kısas yapılır. Hesaplaşma bitip haksızlıklardan temizlendikleri zaman, cennete girmelerine izin verilir" diyor. Başka bir rivayette ise, mahsuplaşmanın nasıl olacağı hakkında bilgi vererek; "haksızlık yapanın sevapları varsa, bunlardan alınıp hak sahibine verileceğini; sevabı yoksa, mağdur ettiği kişinin günahlarını yükleneceğini" söylüyor.

İkincisi, adaleti ikame etmek ve korumaktır. Devlet ve toplum hayatı açısından, mülkün temeli olarak tanımlanır.

İslam beldelerinde, haftada bir Cuma hutbelerinde, Nahl suresi ayet 90 tekrar edilir: "Muhakkak ki, Allah; adaleti, iyiliği, akrabaya yardımı emreder. Çirkin işleri, fenalığı ve azgınlığı yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye öğüt verir."

Üçüncüsü, güzel ahlak. İyiliği yapmak ve yaptırmak, kötülüğü yapmamak ve yaptırmamak.

Âl-i İmran suresi ayet 110'da, müminlere hitap edilerek; "Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülüğü engellersiniz" deniyor. Fussilet suresi ayet 34'te ise; "insanlara iyi ve güzel davranmanın, düşmanlığı ortadan kaldırıp dostluğa dönüştüreceği" söyleniyor.

Dördüncüsü, düşünce hürriyetinin sağlanması. Hiç kimsenin, inancından dolayı hor görülmemesi ve birşeylere inanmaya zorlanmaması.

Bakara suresi ayet 256'da, "dinde zorlamanın olmadığı" vurgulanmıştır. Hak ile batıl ayan beyan ortaya çıktıktan sonra, iman edip etmemek insanların kendi tercihlerine bırakılmıştır.

Beşincisi, hayat hakkına saygılı olmaktır. Öncelikle ve özellikle, can emniyetini teminat altına almaktır.

Maide suresi ayet 32, bu konuya tahsis edilmiştir. "Bir kimseyi haksız yere öldürmenin bütün insanları öldürmek, öldürülmesine engel olmanın da bütün insanları diriltmek gibi olduğu" belirtilmiştir.

Altıncısı, yaratılmışların cümlesine şefkat ve merhamet göstermektir. Her zaman, her yerde, herkese güven hissi vermektir.

Allah(cc), Beled suresi ayet 17 ve 18'de; şefkat ve merhamet sahibi kimseleri "sağ ehli" diye isimlendiriyor. Peygamber(sav) Efendimiz ise; "biz yerdekilere merhamet edersek, göktekilerin de bize merhamet edeceğini" söylüyor.

Yedincisi, hoşgörülü ve affedici olmaktır. Kötülüğü iyilikle savıp, tamamını elde edemediğimiz şeylerin bir kısmını korumaktır.

Âl-i İmran suresi ayet 134, bu sıfata sahip olanları tarif ediyor. "O takva sahipleri; bollukta da darlıkta da Allah yolunda infak eder, öfkelerini yener, insanların kusurlarını affederler. Allah, böyle iyilik ve ihsan sahibi olanları sever" diyor.

Aslında, bütün ilahi dinlerin ve o dinleri tebliğ eden peygamberlerin söylemi, eylemi budur. Her biri, "barış yurdu" anlamına gelen "darüsselam"ın rehberi, önderi, bekçisi olmuştur.

Son peygamber Hz. Muhammed (sav), bu anlayışın ve yaşayışın en seçkin örneğidir. Hayatının her safhasında, kendisine düşmanlık edenler tarafından bile, "güvenilir" olarak bilinmiştir.

İlk vahiy geldiğinde, intibak süreci içinde, bu halin ne olduğu konusunda tereddüte düşer. Eşi Hz.Hatice, O'nu teskin ederek; "Rahat ol, üzülme. Allah'a yemin ederim ki; O seni asla utandırmayacak, ele güne rezil etmeyecektir. Çünkü sen, akrabalık bağlarını gözetirsin. Hep doğru söylersin. Emanete hıyanet etmezsin. Sıkıntılara katlanmasını bilirsin. Güçsüzlerin elinden tutarsın. Misafir ağırlamayı seversin. Zor durumda kalan mağdurların haklarını korumak için onlara yardım edersin" der.

Dün olduğu gibi bugün de, yarın da dünyanın ve insanlık aleminin en temel ihtiyacı budur. Her şeyin yerli yerinde olacağı, herkesin savrulmadan ve sapkınlığa düşmeden sükunet bulacağı adil düzen; ancak ve ancak, fıtrat dini olan İslam ile kurulur.

Azgınlığı, sapkınlığı tercih edenler; hakikat duvarına çarpıp çarpıp düşecekler. Ayakta kalanlar, barış yurdunun arayışı içine girecekler.

Onlara yol ve yön gösterecek rehberlere ihtiyaç var. Allah'ın kulu, Muhammed'in ümmeti olanlar; barış yurduna giden yolları, vahyin nuru ile aydınlatmalılar.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Zekeriya Erdim

Zekeriya Erdim Diğer Yazıları