Gönül coğrafyamız
Son yıllarda dilimize, kültürümüze, duygu ve düşünce dünyamıza giren bir kavramı; giderek daha çok, daha sık kullanır olduk. "Gönül" ile "coğrafya" kelimelerini birleştirip özel bir alana, anlama tahsis ederek "gönül coğrafyası" terkibini oluşturduk.
Genel olarak kan kardeşlerimizin, din kardeşlerimizin bulundukları ülkeleri ve bölgeleri kastediyoruz. Devlet dilinde, "dost ve akraba topluluklar" diye isimlendiriyoruz.
Bu kavramın derinliğini, genişliğini anlayabilmek için bileşenlerine ayrı ayrı bakmak gerekiyor. Teker teker ifade ettikleri anlamlar ve değerler birleşip bütünleşince, sözlüklere yahut ansiklopedilere sığmayacak kadar zengin bir muhteva haline geliyor.
Gönül, "yürek" yahut "kalp" ile eş anlamlı gibi algılanan bir "duygu" merkezidir. Sevgi, inanç, istek, irade, şefkat, merhamet, vefa, özlem gibi insanlık meyveleri; bu iç bahçede kök salıp yeşerir.
Gönül vermek, gönül almak, gönüllü olmak, gönüle düşmek, gönüle girmek, gönlünü kaptırmak, gönül yapmak, gönül kırmak, gönül birliği, gönül açıklığı, gönül ferahlığı, gönül dili, gönül gözü, gönül aydınlığı gibi deyimler; bu merkezin yansımalarıdır. İnsan olumlu duygular, düşünceler içine girdiğinde kendisini iyi hisseder ve gönlü hoş olur; olumsuz duygulara, düşüncelere kapıldığında gönlüne gölge düşer yahut gönlü kararır.
Mevlana'ya göre "Dünya gözü ile bakan, yüzü; gönül gözü ile bakan, özü görür". Cemil Meriç'e göre ise "İyi ile kötüyü ayıran, gönüldür".
Yunus Emre; "Gönül insanın kıblesidir, bozmayın" demiştir. Necip Fazıl Kısakürek; "Akıl gönülü bulduğunda, boz kırların gül bahçesine dönüşeceğini" söylemiştir.
Bizim gelenekte "gönül" ile "kahve" birlikte anılır. Çünkü "Bir fincan kahvenin, kırk yıl hatırı vardır".
Buna bir de "sohbet" ile "muhabbet" eklenir. Asıl amacın sevgi alış-verişi olduğuna vurgu yapılarak: "Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül sohbet ister kahve bahane" denir.
Hacı Bektaş Veli'ye göre "Allah ile gönül arasında perde yoktur". Spinoza'ya göre ise "Gönüller silahla değil, sevgiyle ve yüce gönüllülükle feth olur".
Nurettin Topçu "Kalp gözü açık olan arif, eşyada Allah'ı görür" der. Ali Fuat Başgil ise "Mutluluğun gönül işi olduğunu ve onu başka şeylerde aramanın çölde serabı su zannetmeye benzediğini" söyler.
Coğrafya; bir yerin, ülkenin, bölgenin, dünyanın sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik, fiziki, biyolojik özelliklerini içine alır. Oralarda yaşayan insanlar ve toplumlar; bu özelliklere göre tasnif edilir, tanımlanır.
Diller, dinler, etnik kimlikler, renkler, örfler, adetler, kültürler, medeniyetler, hatıralar, hayaller, tarihler, asırlara meydan okuyan eserler coğrafyanın içindedir. Kişisel, kurumsal, toplumsal hayatlar; bu zeminde kök salar, dal-budak verir.
Coğrafya vatandır, ağır bedeller ödenerek korunur. Her devlet, her millet; yaşadığı coğrafyayı, dış tehditlere ve tehlikelere karşı bütün gücü ile savunur.
İbni Haldun'a göre "Coğrafya kaderdir". İnsanların ve toplumların benlik, kimlik, kişilik özellikleri; yaşadıkları yerlerin etkisi altında şekillenir.
Biz buna "sosyal, kültürel, fiziki çevre" deriz. Ana rahminden mezara kadar; aklımızı, ruhumuzu, bedenimizi olumlu ya da olumsuz yönde etkilediğini biliriz.
Gönül coğrafyamızın içinde; geçmişin hatıraları ile geleceğin hayallerini paylaştığımız kardeşlerimiz var. Hemen hepsi; ana karadan ayrı kalmışlığın ezikliğini yaşıyorlar.
Bir zamanlar, gönlümüz gibi coğrafyamız da çok genişti. Devletimiz ve milletimiz; dünyanın en büyük sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik, askeri, teknolojik gücü haline gelmişti.
Zamanla zayıf düştük, bölündük, parçalandık. Her bakımdan, gördüğümüz günlerden geri kaldık. Coğrafyamızla birlikte, gönüllerimiz de delik deşik oldu. Her bir parçası, dünyanın başka bir ülkesinde yahut bölgesinde kaldı.
Fırsat buldukça, vesile oldukça, bazılarına gidip geliyoruz. Kardeşlerimizle görüşüp tanıştığımız için memnun, ayrı düşüp hasret kaldığımız için mahzun oluyoruz.
Buna bir de mağduriyetlerinin, mahrumiyetlerinin acısı ekleniyor. Omuzlarımıza, asırların ve nesillerin sorumlulukları yükleniyor.
Gönlümüzün de coğrafyamızın da parçaları birleşip bütünleşsin istiyoruz. Yeniden "tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan" olmak için dua ediyoruz.
Aklımıza "düştüğümüz yerden kalkma" fikri geliyor. Kavli ve fiili dualarımız karşılık buldukça; ümidimiz, heyecanımız tazeleniyor. Gönül bahçesine ekilen tohumlar, bire yediyüz verir. O kadar büyük bir coğrafyadır ki bu; dünyanın ve insanlık aleminin tamamı sığabilir.
Hakkını vererek ekip biçersek, yeryüzü cennet olur. Kötüler terk-i diyar edip giderler, kötülükler son bulur. İyilik ağacının tohumu da toprağı da bizdedir. Huzur ve güven ikliminin formülü, paramparça olmuş gönlümüzdedir.
Yeni bir niyet, gayret ve seferberlik ilanı gerekiyor. Başta gönül coğrafyamız olmak üzere dünyanın tüm mazlumları ve mağdurları, ayağa kalkıp yürümemizi bekliyor.
Zekeriya Erdim
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.